“Azınlık (Ekalliyat)” kelimesi uluslararası terminolojide kullanılan siyasi bir terimdir. Bu kavram, herhangi bir devletin vatandaşı olup, o devletin hâkim çoğunluğundan farklı din, dil veya ırk özelliklerine sahip bir grubu veya topluluğu ifade eder.
Burada üç husus önemlidir:
- Din farklığı
- Dil farklılığı
- Irk Farklılığı Bu farklılıklardan en önemlisi din ve inanç faktörüdür. Çünkü farklı inançlar aynı ırktan olan ve aynı dili kullananları birbirine düşman dahi yapabilmektedir. Arakanlı Budistler ile Arakanlı Müslümanlar veya Güney Kore ve Kuzey Kore’nin durumu gibi. Bunun tersi gibi farklı ırktan olan ve farklı dili kullanan iki millet aynı din ve inançtan oldukları için aralarında sıkıntılar yaşansa da birlikte yaşamaya isteklidir. Türkiye’de yaşayan Türkler ve Kürtler bunun en güzel örneğidir.
Uluslararası hukukta genel kabul gören yaklaşıma göre, kendisini azınlık grubunun bir üyesi olarak tanımlayıp tanımlamamak tamamen bireyin iradesine kalmış bir konudur. Çerçeve Sözleşmenin 3. maddesinde “Ulusal azınlığa mensup her kişi, kendisine bu azınlığın üyesi olarak davranılmasını ya da davranılmamasını serbestçe seçme hakkına sahiptir ve bu seçimi veya bu seçimiyle bağlantılı hakların kullanımı herhangi bir olumsuzluğa neden olamaz” denilmektedir. Ayrıca İHK’nin Sandra Lovelace v. Kanada kararında açıkça belirttiği üzere, bireyler bir azınlık grubunun üyesi olmaya veya çoğunluğun üyesi olmaya zorlanamazlar.
BM, İHK’nin bu yorumu çok kültürlülüğü ve bireyin kendi kimliğini seçme haklarını temel almaktadır. Gerçekten de, demokratik bir toplumda birey, kendisini bir azınlık grubunun parçası olarak görüp, o grubun kültürünü devam ettirme hakkına ve bunu talep etme yetkisine sahip olduğu gibi, deyim yerinde ise, “asimile olma” hakkına da sahiptir. Yani birey, bu azınlık kimliğini kullanmamayı, onun yerine çoğunluk içinde erimeyi de tercih edebilir. Ancak burada, dikkat edilmesi gereken, bütün bunları bireyin seçebilecek durumda olmasıdır. Yoksa “zorunlu asimilasyonun” azınlık hakkı kavramının özüne karşı olduğu ve dolayısıyla da temel bir insan hakları ihlali olduğu kabul edilmelidir. BM’nin bu kararı gereğince dil, din veya ırk olarak kendini Türklerden farklı gören, Türkçeyi konuşmayan ve Müslüman olmayan kişi veya kesimlerin bu haklardan yararlanmayı talep etme hakları mevcuttur. Hiç kimse hiçbir şekilde kabule zorlanamaz.
ÜLKEMİZDE YAŞAYAN AZINLIKLARIN HAKLARINI HUKUKA BAĞLAMAK
Ülkemizde veya coğrafyamızda yaşayan azınlıkların sahip olması gereken haklar, başkalarınca birer taviz olarak görülebilir. Ancak tavizleri (veya hakları) vermeyi kabul ederek pozitif bir katılımı benimsemek mi, yoksa negatif duruşla bir kenara çekilip ümmeti zalimlerin eline terk etmek mi ümmet için daha hayırlıdır?
Değişik ülkelerde yaşayan Müslüman azınlığın haklarını koruyabilmek, onlara yardım yapabilmek, onların sorunlarını çözebilmek için, onların İslami kültür ve değerlerini rahatça sergileyebilmeleri adına, kendi ülkemizde yaşayan azınlıkların haklarını koruma altına almak gerekmektedir. Bu hakların tanımı ve değeri Kur’ân ve Peygamberin hayatından örneklerle ortaya konulabilmektedir.
Bir ülkede azınlık varsa vardır, yoksa yoktur. Azınlık ayrıca yaratılmaz. Görmezden gelmek onları ortadan kaldırmaz, sorunlarını çözmez. Sorunlarına devekuşu misali yaklaşılmaz.
Ülkemizde, “azınlık – çoğunluk”, “üst kimlik – alt kimlik”, “kurucu unsur – talî unsur”, “objektif kimlik – sübjektif kimlik”, “dominant olan – olmayan”, “Türkiyeli – Türk – Anadolulu” gibi kavramlar neyi ifade eder, kim bu kavramların hangilerini kabul eder hangilerini kabul etmez. Bu konunun iyice araştırılıp sonuçlarının açıkça ortaya konması lazımdır.
- Azınlığına bir açıklama getirmek: Tarihi kökeni, temayüz ettiği özellikleri, varlığının dayanakları v.s. Bu açıklamalar, azınlığın kendi kendine açıkça sorduğu “biz kimiz” ve “ne istiyoruz?” sorularına cevap bulmaya yardımcı olunmalıdır.
- Azınlığı oluşturan temel unsurları bir araya getirip aralarında gerekli irtibatları kurulmalıdır.
- Azınlığın ayırt edici özelliklerini gösteren kültürel semboller, haklar, edinilmeli, verilmelidir.
- Azınlık için bir yaşam güvencesi ve sosyal dayanışma gerçekleştirecek ortam ayarlanmalıdır.
Bizler başkalarını kendimizce tanımlamamalıyız. Bırakalım o kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın. Bizler bize uyanı hoşumuza gideni başkasına zoraki yaptırmayalım. Bırakalım o kendi hoşuna gideni özgürce seçebilsin. Seçim yanlışta olsa biz doğru olalım ki; eğri kendini fark etsin. İktidar olan başkasına zorla kılıf giydirirse, iktidarı kaybettiği zaman ona da kılıf giydirirler.
Bizler çözümleri kendi kırmızı çizgilerimizle değil, Allah’ın kırmızı çizgileriyle belirlemeliyiz. Kendimize hak gördüğümüzü başkasına kabahat görmemeliyiz.
Devlet insan için olmalı, İnsan devlet için olmamalı, hele devletin ideolojisi ulvi değilse harcanan her insan o ideolojiyi yaratana kurban edilmiş olur.
Kendi ülkesindeki azınlığın veya farklı ırkların sorunlarını çözmeyen, çözemeyen; başka ülkedeki azınlığının hakkını savunma hakkı yoktur. Gözüne kaçmış çöpü çıkarmadan başkasının gözündeki çöpü çıkarmaya çalışmak ne kadar mantıklıdır? Kendisinin gerçekleştirmediği hakkı, adaleti, hoşgörüyü başkasından beklemek ikiyüzlülüktür.
Azınlık hakları demek; bir ülkede dominant olmayanların da, dominant olanlarla tamamen aynı haklara sahip olması demektir. Yani, Sünni çoğunluk camide ibadet ederken elektrik parası ödemiyorsa, Alevi veya gayrimüslim azınlık cem evi veya kilise veya havrada inancını yerine getirirken ödemesin. Türkçe konuşanların çocukları okulda Türkçe ders alabiliyorsa, Kürtçe veya Çerkezce konuşanların çocukları da Kürtçe veya Çerkezce ders alabilsinler. Türkler kendi tarihlerini okulda nasıl öğrenebiliyorsa, aynen öylede Kürt veya Çerkez çocukları da okulda bu fırsatı bulabilsin. Kendi dinlerini, kültürlerini kendi dilleriyle öğrenebilsin. Kendilerini açıkça ortaya koyabilsin.